Review of Clinical Recommendations on Prolactinoma and Pregnancy

Gülşah YENİDÜNYA YALIN, Sema ÇİFTÇİ DOĞANŞEN, Sema YARMAN
2018 Turkish Journal of Endocrinology and Metabolism  
Prolactinomas are the most common hormone-secreting pituitary adenomas. Prolactinomas account for nearly 30-40 percent of all the pituitary adenomas. Although it affects individuals over a wide age range, it is more common in 20-40-year-old female patients, who are in their reproductive age. Prolactinomas may cause hypogonadism, menstrual cycle dysfunction (oligomenorrhea or amenorrhea) and infertility (luteal phase abnormalities or anovulation) in premenopausal women. When pregnancy is
more » ... , hyperprolactinemia in approximately 10 to 20 percent of the patients results in amenorrhea. Women with untreated prolactinomas are generally unable to achieve pregnancy, as the hyperprolactinemia affects the pulsatility of gonadotropin-releasing hormone (GnRH) and diminishes follicle-stimulating hormone (FSH) as well as luteinizing hormone (LH) secretion. The sum of these effects induces amenorrhea, infertility, and hypogonadism, thereby posing difficulties in fertility. Therefore, in most women prolactinoma is diagnosed prior to conception. However, ovulation and fertility usually improve after proper diagnosis and treatment of prolactinoma. Therefore, during the surveillance of these patients, the onset of pregnancy is a common phenomenon. Management of these pregnancies may sometimes be challenging and require a multidisciplinary approach involving an endocrinologist, a gynecologist, a radiologist and an experienced neurosurgeon in order to achieve the best outcomes both for the patient as well the infant. In this report, the authors aim to summarize the consensus statements and the current guidelines for clinical practice. Prolaktinomalar en sık görülen fonksiyonel hipofiz adenomları olup tüm hipofiz adenomlarının yaklaşık %30-40 kadarını oluşturmaktadır. Her yaşta görülebilmekle birlikte 20-40 yaşları arasındaki üreme çağındaki kadınlarda daha sık ortaya çıkmaktadırlar. Prolaktinomada klinik tablo prolaktin düzeylerinin yüksekliği ile ilişkili olup galaktore ve gonadal fonksiyonlar üzerindeki sekonder etkiler sonucu ortaya çıkmaktadır. Premenapozal kadınlarda hipogonadizm, menstruel siklus bozuklukları (oligomenore ya da amenore) ve infertilite (luteal faz defekti ya da anovulasyon) ile prezente olabilmektedir. Hiperprolaktinemi, gebelik olmaksızın gelişen amenore nedenlerinin yaklaşık %10-20 kadarını oluşturmaktadır. Yüksek serum prolaktin düzeyleri, gonadotropin salgılatıcı hormon düzeylerini baskılayarak luteinizan hormon (LH) ve follikül stimulan hormon (FSH) salgısını azaltarak menstruel siklus düzensizlikleri ve hipogonadizme neden olduğundan tedavi edilmeyen prolaktinomalı kadınlarda genellikle fertilitede azalma söz konusudur. Bu nedenle prolaktinoma hastalarında tanı, gebelik öncesi fertilite tetkikleri sırasında da konulabilmekte olup çoğunlukla konsepsiyon öncesinde ortaya çıkmaktadır. Ancak prolaktinomanın doğru tanı ve tedavisi sonrası genellikle ovulasyon ve fertilite düzeldiğinden, prolaktinoma hastalarının takipleri sırasında gebelik gelişimi de nadir rastlanılan bir durum değildir. Sonuç olarak prolaktinoma tedavisi sırasında araya giren gebeliklerin yönetimleri sırasında bir takım zorluklarla karşılaşılabileceğinden endokrinolog, jinekolog, radyolog ve tecrübeli bir beyin cerrahisi uzmanı tarafından multidisipliner bir yaklaşımla ele alınmaları önerilmektedir. Bu derlemede mevcut klinik kılavuzlar ve konsensus önerilerinin ışığında prolaktinoma ve gebelik konusundaki güncel yaklaşımlar özetlenmektedir.
doi:10.25179/tjem.2017-57578 fatcat:473mcl6tsfc4lhbwu64wlcaa4e