İslam'da Hayvan Hakları

Kadir DEMİRCİ
2019 Social Sciences Studies Journal  
ÖZ Bu makale, İslam'da hayvan hakları konusunu ele almaktadır. Konu, Kur'an, Sünnet, İslam Hukuku, İslam Toplumları, İslam Kültür ve Edebiyatı alanlarını içine almaktadır. Makale konunun bu boyutlarını bütünüyle ele almaya imkan vermediği için sadece konunun Kur'an ve Sünnet çerçevesi üzerinde durulmuştur. İçinde yaşadığımız zaman diliminde gitgide değerlerde bir yozlaşma gözlemlenmektedir. Bunun en görünür veçhesini hayvanlara karşı yapılan kötü muameleleri içeren davranışlardaki artış
more » ... aktadır. Bu kötü manzara, toplumun en temel değeri olan İslam'ın bu konudaki bakışını tekrar zihinlerde tazelemeyi gerekli kılmaktadır. Kur'an'da yirmi sekiz hayvanın ismi anılmaktadır. Ayrıca Kur'an'ın altı sûresinin ismi bir hayvanın adı ile adlandırılmıştır. Kur'an'da hayvanlar bizim gibi ümmetler olduğu vurgusu ile asla ötekileştirilmeyen, alt bir sınıfa indirgenmeyen, Allah'ı tesbih eden, O'na secde eden varlıklar olarak anlatılmaktadır. Hz. Peygamber'in Sünnet'inde ise konu daha büyük bir ehemmiyetle ele alınmaktadır. Hz. Peygamber hayvanlarla iç içe bir hayat sürmüş, devesini, atını, eşeğini isimlendirmiş, onlara güzel muamelelerde bulunmuş, hatta ihtilaflı meselelerde devesinin hakemliğine müracaat etmiştir. On beş asır öncesinden dile getirilen bu zengin bakış açısının bugün için tekrar hatırlanmaya olan ihtiyacı oldukça büyüktür. ABSTRACT The present paper examines the subject of animal rights in Islam. The subject in question has major implications in the Qur'an, Sunnah, Islamic Law, Islamic Societies, and the Islamic Culture and Literature. However, due to the difficulty of fully addressing such a wide range of aspects, the paper will only approach the issue within the scope of the Qur'an and Sunnah. In the current age we live in, a gradual degeneration of moral values is taking place in the wider culture and society. The most apparent manifestation of this phenomenon is the increase in animal abuse. This escalation necessitates re-envisioning the view of Islam, the most fundamental value of society, over this issue. Twenty-eight different animals are mentioned in the Qur'an and six of its surahs are named after an animal. The Qur'an emphasizes that animals are also of ummah and describes animals as beings that are never to be marginalized or reduced to a lower class, for they glorify Allah and prostrate themselves before Him. In the Sunnah of the Prophet Mohammad, the issue is handled with greater importance. The Prophet led a life in close touch with animals. He named his camel, horse, and donkey, treated them with care, and even appealed to his camel as a judge in disputed matters. This rich perspective, expressed fifteen centuries ago, needs to be remembered again today. Social Sciences Studies Journal (SSSJournal) 2019 Vol:5 Issue:43 pp:4793-4807 sssjournal.com Social Sciences Studies Journal (SSSJournal) sssjournal.info@gmail.com 4794 ilgili çok çarpıcı bir açıklama yapmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Yer yüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş türü yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık; sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanacaklardır" (En'âm 6/38) Allah Teâlâ bu âyetinde hayvanları "sizin gibi birer ümmettirler" ifadesi ile bütün canlılar içinde birlikte değerlendirmiştir. Ayette yer alan "sizin gibi ümmettirler" ifadesi ile kategorik olarak hayvanın varlığını insanın varlığı ile eşitlemiştir. Bu yaklaşım hayvana bakışı son derece olumlu kılacak, zihniyetlerde büyük bir değişim meydana getirecek bir yaklaşımdır. Konuyu en derinden, kökünden, varlık anlayışından ele alan bir bakış açısıdır. Söz konusu edilen zihniyet İslam'ın varlık anlayışına dayanır. Bu anlayışa göre varlık, bir tarafta Hâlık yani yaratan; diğer tarafta ise mahlûk yani yaratılan olmak üzere iki düzeyde algılanmıştır. Bu algıda mahlûk Hâlıktan kopuk, ondan ayrı horlanan, tüketilen bir nesne değil; aksine, Hâlık'ın bir eseri, onun nimeti, lütuf ve ikramıdır. Varlığın bizatihi bu iki düzeyi, kendi içinde bir tutumu barındırmaktadır. Hâlık'ın varlığı ona ta'zimi, mahlûkun varlığı da ona şefkati içerir. Burada devreye Hak kavramı girer. Zira hak, var olan, sabit olan, gerçek olan, doğru olan anlamlarına gelen bir kelimedir ve de Allah'ın isimlerinden biridir. Bu anlamda ta'zim, Hâlıkın varlığında sabit olan, var olan, gerçekliği olan bir şeydir. Bu gerçekliğin örtülmeyip 1 açığa çıkarılması, dile getirilip itiraf edilmesi, söz ve eylemde kendini göstermesi icap eder. Şefkat de mahlûkun varlığında sabit olan, var olan bir gerçekliktir. Mahlûkta sabit olan bu gerçekliğin de ona karşı saklanmayıp gösterilmesi gerekir. Yani hak kavramı sabit olan değer, özünde var olan kıymet anlamıyla hem yaratana hem de yaratılana karşı sorumluluklarımızı ifade eden bir kavramdır. Allah hakkı, anne-baba hakkı, karı-koca hakları, çocukların hakları, hayvan hakları vs...şeklinde kendini gösteren bir dizi haklar manzumesi özlerinde sabit olan, bizatihi var olan değerden kaynaklanan sorumluluklarımız için kullanılmaktadır. Bütün bu haklar yukarıda da işaret edildiği gibi başkası tarafından verilen şeyler olmayıp, bizatihi varlıkta, onun var oluşunda sabit olan, değişmeyen haklardır. Örneğin, anne hakkı annelikle sabit olan, anneliğin doğurduğu bir haktır. Baba hakkı baba oluşun sabit olmasıyla doğan bir haktır. Çocuğun hakkı çocuğumuz var olmasıyla onda sabit olan bir haktır. Bu haklar yaratılan her bir varlığın kendisinde var olan haklardır. Bu anlamda en genel anlamda var olmak bir takım hakları doğurmaktadır. Bize düşen görev o hakları teslim etmek, o haklardan hak sahiplerini mahrum etmemektir. Hakların doğurduğu sorumlulukları yerine getirmektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) "Allah her hak sahibinin hakkını vermiştir" buyurmuştur. (Tirmizî, Vesâyâ 5)
doi:10.26449/sssj.1727 fatcat:kdixtdgnnzaebaed7mtllpuxkq